BURSA GÜNDEM GAZETESİ – KÖŞE YAZISI

TÜRKİYE – KAFKASYA
Son zamanlarda yaşanan gelişmeler bulunduğumuz coğrafyanın dünyanın jeopolitik dengeleri açısından en önemli merkezlerin başında geldiğini göstermektedir.
Kafkasya taşıdığı önem sebebiyle AVRASYA nın merkezi ve en hassas bölgesidir.Küresel Güçler için AVRASYA dünyanın kalbidir. AVRASYA ya hakim olmak için dünyayı ve tüm ulusları yöneten süper güç diye tanımladığımız güç olmak gerekir. Tarihte Bizanstan – Osmanlıya birçok örneği mevcuttur.
Kafkasya da AVRASYA nın beyni ve kalbidir.Aynı zamanda PETROL – DOĞALGAZ gibi stratejik öneme haiz madenleribünyesinde barındırmaktadır. Dünya tarihinin son yüzelli yıllık döneminde Kafkasya’nın egemeni Rusya olmuştur. Amerika Birleşik Devletlerinin son yıllarda bölge üzerindeki nüfusunu artırması ve elindeki NATO kozunuda kullanarak On yıl önce içine girilen küreselleşme süreci içerisinde Güney Kafkas Ülkeleri bağımsızlıklarını ilan edince, yalnızca Kuzey Kafkas bölgesi Rus egemenliği altında kalmıştır.
Kanaatimce Amerika Birleşik Devletlerinin ve stratejistlerinin beklemedikleri bir gelişme oldu.Bu gelişme Gorbaçov ve Yeltsin den sonra Rus halkının sönük geçen 90 lı yılların ardından Vladimir PUTİN e ve politikalarına verdiği destek ile eski günlerine dönmeye çalışan Rusya devleti olmuştur.
Vladimir PUTİN , Amerika Birleşik Devletlerinin Güney Amerikada ki sol iktidarlara, hızla her alanda gelişen Çin Halk Cumhuriyeti ve Ortadoğuda ki daimi düşmanı İRAN üzerinde yoğunlaştığı dönemi çok iyi değerlendirip Rusyayı Kafkasya daki etkinliğine tekrar kavuşturdu.Bu süreç iyi etüt edilir ise PUTİN in 2007 Münih AGİT Toplantısında ki tarihi konuşmasına kadar kimsede bununfarkında olmadı.Neydi bu konuşmanın ana fikri ve mesajı hatırlayalım artık dünyanın tek kutuplu bir dünya olmaktan çıktığını ülkesinin bu sahnede tekrar varolduğunu vurgulamaktadır.
Kafkasyadaki son zamanlarda yaşanan Rusya -Gürcistan savaşı ve Kosova nın bağımsızlığınıilan etmesi tekrar eskisi gibi iki ülkenin AVRASYA Satranç oyununun ilk hamlelerini yaptıklarını göstermektedir.
Türkiye Devleti tüm dinamitleri ile bu oyun da altını çizerek söylüyorum ülke menfaatlerini ve Türk-İslam ülküsü ışığında Kafkasyadaki ırk ve din kardeşlerini unutmamalı tarihine geçmişine ve en önemlisi Cumhurbaşkanlığımızın Forsundaki 16 yıldıza yakışır şekilde hareket etmelidir.Zaten Rusyanın Kafkasya da en büyük çekincesi önce A.B.D ve sonra Türkiye Devletidir.
Fakat Türkiye Cumhuriyetinin geçmiş 20 yılı iyi değerlendiremediği apaçık ortadadır.S.S.C.B DAĞILDIĞINDA TARİHİ FIRSAT KAÇMIŞTIR. Maalesef Kafkasya hakimiyetinde Türkiye Devletinin sözde stratejik ortağı A.B.D tarafından engellenmesi ve Rus – A.B.D iSTİHBARAT oyunlarına seyircikalması sonucu Allah ( c.c.) rahmet eylesin Ebulfeyz ELÇİBEY ve C.DUDAYEV gibi liderler ile birlikte hareket edememesi ve yeterli desteği sağlayamaması Türkiye Devletiini başrol oyunculuğundan figüran hale getirmiştir.
Yazımı Ulu Önder Atatürk ün bu sözleriyle bitirmek istiyorum…
“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat, yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Bugün Rusya’nın elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz, bizim onlara yaklaşmamız gereklidir. Rusya bir gün dağılacaktır. O zaman Türkiye onlar için örnek bir ülke olacaktır.”
Bu sözler ışığında Türk Devleti muhakkak ki geçmişte ki hatalarından vazgeçip doğru hamleleri yapıp köklerine,tarihine yakışır biçimde tarafsız ve güçlü bir şekilde saf tutmalıdır.

BURSA GÜNDEM GAZETESİ – KÖŞE YAZISI

ARTAN ŞİDDET OLAYLARI

Ne yazık ki son zamanlarda gazetelerin üçüncü sayfası diye tabir edilen hadiseleri çok çok aşan vahşete varan üzücü olaylara millet olarak şahit olmaktayız.

Mardin Bilge Köyü düğün baskını sonucunda oluşan katliam ,Münevver Karabulut – C.Garipoğlu vahşeti , geçtiğimiz yıl Bursa da yaşanan annesini boğup hunharca öldüren 17 yaşındaki M.F.nin psikopatlık sınırını zorlayan olay,Siirt’ te töre cinayeti ve daha nice toplumsal felaketler.

Köy düğünü baskınına bakıyoruz bu katliamın arkasında ki neden kız meselesi.Nişan evini basanlar nişanlanan genç kızı kendi oğulları ile evlendirmek istemesi
ve bu talebin geri çevrilmesi ve sonuç 47 ölü. Bu rezaletin bahanesini anlatabilecek hiç bir kelime bulamıyorum.Hangi sebep o katliam sonucu öksüz ve yetim kalan
günahsız çiçeklerin acısını dindirecek hangi bahane onları avutacak.O çiçeklere büyüdüklerinde yılların anne-baba özlemini hangi kanun hangi töre anlatır.

Münevver Karabulut vahşeti ise tam anlamıyla toplumsal dramımızı yansıtmakta.Anne ve babalara ibret niteliğinde dersler çıkarılacak üzücü bir olaydır.Maalesef üzücü olanda basından takip ettiğimiz üzere böyle bir vahşetin aktörü olan malum şahıs adına sosyal paylaşım sitelerinde destek gruplarının kurulması ve bu olayın vahameti ve ciddiyetini anlayamayan dengesizlerin bulunmasıdır.Ebeveynlere çocukların yetiştirilmesi esnasında yaşanılan tüm zahmetlere rağmen ilgi ve takip ayarının
mutlak suretle en hassas bir şekilde yürütülmesinin önemini arz etmektedir. Çocukların yetiştirilmesi ve eğitiminde başarı için; dadı,özel matematik veya piyano derslerinden ziyade toplumumuzun örf ve adetlerine göre yakışır şekilde aile eğitimi almaları gerekmektedir.Aksi takdirde para ile şımartılan cinayet zanlısı C.Garipoğlu gibi canavarlar toplumda peydahlanarak ocaklara ateş düşürmeye devam edeceklerdir.

Geçen sene ülke gündemine düşen Bursa da internet sitesinde ” annemi nasıl öldüreyim ? bıçakla mı,zehirle mi,boğarak mı ?” diye forum oluşturan
M.F.’ nin annesini bıçaklayıp boğduktan sonra satırla parçalara ayırarak son yılların insanı şoke eden bu kadar da olur mu ? dedirten cinayeti.
Siirt’ te meydana gelen üzücü hadise sonucu aile içi töre cinayeti,
günlerce sabah programlarında ülke gündemini meşgul eden insanın dünyada ki en değerli varlığı olan kendi yavrusunu erkek arkadaşı ile işbirliği yaparak nasıl öldürebildiği…

Toplum olarak hangi konumda olduğumuzu tüm dünyanın sosyal yapısı, aile örf-gelenekleri gerek hak dinimiz islamiyetin ve ırkımızın kazandırdığı özellikler ile örnek bir seviyeden hangi durumlara geldiğimizi yukarıda saydığım üzücü olaylar bize göstermektedir.

Bu tarz olaylara meyilli kişilikleri de yazılı ve görsel medyanın özendirici haberleri ve internet aleminin gençleri kandırmaya yönelik ateizm, satanizim, vb… gibi sapkınlıklara teşvik etmesi,aile içi eğitimimizin toplumsal kargaşa,huzur eksikliği sebebi ile zayıflaması ve hepsinden önemlisi gençleri hedef alan ülkemizi zayıflatmak isteyen misyonerlik faaliyetleri ile milli ve maneviyat kalemizi düşürmeye niyeti bozuk çevrelerin çalışmaları sebebiyet vermektedir.
Ülke olarak bu olayların önüne geçebilmemiz için devletimiz ve yasa koyucular her türlü önlemi almalı basınımız üstüne düşen görevi yerine getirmelidir. Eğitimimiz de ki müfredatımızda milli ve manevi değerlerimizi daha iyi anlatabilmeli ailelerde bu aşamalar esnasında üstüne düşen görevi yerine getirmeli çocukların ihtiyaçlarının sadece pahalı oyuncak-giysi ve okullar olmadığının farkına varmamız gerekmektedir.

BURSA GÜNDEM GAZETESİ – KÖŞE YAZISI

En büyük tehlike İşsizlik…

Küresel mi,yerel mi derken ekonomik krizi her geçen gün daha da hissetmeye başladık.
Ekonomik kriz deyince akla en acı meyvesi olan işsizlik ve işten çıkarmalar gelmekte.İşsizlik ve işten çıkarmalar krizin en ağır reçetesi olarak karşımıza çıkıyor. 2009 yılı ilk yarısı itibari ile resmi rakamlarca % 16 düzeyine ulaştığı ve buda tarihin en yüksek oranı olduğu uzmanlarca
söyleniyor.İşsiz sayısının 6 milyona ulaştığı ve bu rakamın önümüzdeki günlerde önemli bir ölçüde azalacağına dair umut ışığı gözükmüyor.
Bursa da bu ekonomik kriz ortamında en ağır yara alan illerimizin başında gelmekte.Bursa da 100 bine yakın işsiz olduğu ve bu tablonun kentimizin
en önemli sorunu hale gelmiştir.
Tüm beklenti ÖTV ve KDV indirimlerinin uzatılması ve yeni istihdam paketi ile çare bulunması fakat görünen bu uygulamalarında yeterli olmayacağı.
Zaten bu gibi kriz ortamlarını da bahane eden işverenler artan işsizliğe işten çıkarmalar ile perçinlemektedir.
Bir an evvel acil tedbirler ele alınıp daha da üzücü boyutlara ulaşmadan bu karamsar tablodan kurtulunması gerekir.

Osmangazi Belediyesinden Bursa turizmine bir katkı daha Panoramik Müze

Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa DÜNDAR Ukrayna Sivastapol şehrinden kent kamuoyuna müjdeyi verdi.Belediyespor Tekerlekli
Sandalye Basketbol Takımı’ nın maçını izlemek üzere giden DÜNDAR daha sonra geçtiği Sivastapol’da bulunan Panoramik müzede incelemelerde bulundu.
Bu çalışmanın Bursa turizmine katkı açısından zenginlik oluşturacağına hiç şüphe yok.Artık Bursa’nın turizm konusunda gerekli patlamayı yapmasının zamanının
çoktan geldiğini bir kez daha vurgulayarak bu çalışmanın proje-yer ve konsept formatı seçiminde dikkatli davranıldığında örnek müzelerden olup kentin önemli
turizm noktalarından biri olacaktır.

BURSA GÜNDEM GAZETESİ – KÖŞE YAZISI

HAVAALANI REZALETİ NE ZAMAN BİTECEK…

Bursa – Yenişehir Havaalanı ile ilgili yazıyı yazmayı epey zamandan beri düşünüyor fakat hep bir düzene girer ümidi ile bu güne kadar bekliyordum.Kimse kusura bakmasın bıçak kemiğe dayandı…

Yıllardan beri bu güzel şehrin ülkesine milletine vefalı ve sevdalı insanlarına reva görülen uygulamalar nasıl olsa” Bursalı sabırlıdır
biz bu projeyi X vilayetine alalım” diyenlere göz yumanlar.Geçmişten bugüne kadar sözde Bursa ile ilgili katmadeğer kazandıracak
projelerin takipçileri açın artık gözlerinizi.Ne projeler kaçtı neler, ne hatalar, ne gevşeklikler.Sanayi,ticaret,okul,üniversite,spor vb..
alanlarında bu şehre faydası olabilecek hangi projeleri ve tesisleri kaybettik.Bunu sizler daha iyi bilirsiniz.

Sanayi-ticaret ve buna paralel ihracat ve ithalatta ülkemizin lokomotifi olan Bursa’ mıza yıllardan beri beklenen aynı zamanda ihtiyaç
açısından ivedilik arz eden uluslararası havaalanı vuslatına kavuştuk derken neler oluyor da bu konuda başarı sağlanamıyor.
KİM yada KİMLER tarafından engelleniyor.Bursa-Yenişehir Havaalanı neden Trabzon,Erzurum.Adana,Gaziantep,Şanlıurfa da ki
gibi Uluslararası Hava Limanı değil Bursa ‘mız gerek sanayi gerek turizm açısından Gaziantep ve Şanlıurfa dan daha mı önemsiz.

Maalesef aldığımız bilgiye göre THY de kentimizde ki bürosunu kapattı.Biz özellikle orta doğu ve balkanlara,Almanya, yurt içi Antalya,
Muğla,Diyarbakır seferleri bekler iken Trabzon ve Erzurum olmak üzere 2 adet sefere muhtaç edenler kimler.

Benim bir fikrim var. Ama yöneticilerimiz bunu başarabilirler mi ? bence başaramazlar ama yine de fikrimi paylaşayım
Ulaştırma Bakanımız başkanlığında bakanlık yetkilileri,THY-DHMİ yetkililerini.Bir Bursa gezisine davet edin.Gezi Programı nacizane
BTSO-BOSAB-DOSAB-NOSAB,BESOB,GEMLİK LİMANI,ULUDAĞ,MUDANYA,İNEGÖL (MOBİLYA SEKTÖRÜ ),İZNİK(GÖL-İNANÇ TURİZMİ),
ULUABAT-GÖLYAZI,MURADİYE-TOPHANE-ULUCAMİ-YEŞİL-YILDIRIM-EMİRSULTAN AKSI GEZİLERİ DAHA SONRA GÜMTOB,
RUMELİSİAD,BALGÖÇ,TRABZON,ARTVİN,DİYARBAKIR,ERZURUM,SAMSUN hemşehri dernekleri ve sivil toplum örgütleri gezisinden sonra
tabi bir de bu gezi sonunda her gittiği dernek ve kurumda belki hatırlamazlar diye Artvin-Hopa,Gaziantep ve Şanlıurfa Hava Limanlarının seferlerini
ve Bursa -Yenişehir Hava Meydanı seferlerini belgeleyip,bir de Bursa Vergi oranlarını,ihracat,ithalatını ülkede kaçıncı sırada olduğunu ve her sene
aldığı göçü hatırlatalım yeter.

BAKIN DOSTLAR HAKAN KAYA OLARAK KTÜ DE TALEBELİK YILLARIMDA (98-2003) ÇOKSEVDİĞİM VE CENAZESİNDE EN ÖN SAFLARDA
YER ALMAM GEREKEN DOST VE AKRABALARIMIN CENAZESİNE YETİŞEMEYECEĞİMDEN SON GÖREVİMİ YERİNE GETİREMEYEN BEN VE
BENİM GİBİ TÜM HEMŞEHRİLERİME BU YAZIM İTAF OLUNUR.

SÖZÜN ÖZÜ
” ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil. ”
KONFÜÇYÜS

BURSA GÜNDEM GAZETESİ KÖŞE YAZISI –

BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

Tüm kentin yıllardan beri beklediği Bursa’ ya ikinci bir devlet üniversitesi kurulması
vakıf üniversitesi projesi ile gündemden düşürülmemelidir.
Bunun tam tersi öncelik ikinci bir devlet üniversitesi ve buna paralel eş zamanlarda kurulacak vakıf üniversitesi ile en az 3 adet üniversitenin kente kazandırılması klasik tabir ile
memleket meselesidir.

Bursa’ nın, sanayi ve ticaret alanında ülkemiz adına ilklerin gerçekleştiği, ithalat-ihracat,istihdam,
dış göç,Ar-Ge kriterleri açısından Teknik Üniversite ihtiyacı önem kazanmaktadır.
Uludağ Üniversitesi çok büyüdü.Bu büyümeye paralel olarak ihtiyacı karşılamadığı kanısındayım.
Zaten bu konuda YÖK ‘ te geçtiğimiz Nisan ayında yaptığı açıklama ile öğrenci sayısı 40 bini geçen
İstanbul,Marmara,Uludağ,Selçuk ve Gazi Üniversitelerini çok büyüdükleri ve idareleri zorlaştığı için
yeniden yapılandıracaklarını açıkladı.Bu yıllardan beri beklenen Bursa Teknik Üniversitesinin
ilk adımlarından biridir.

Bundan sonra tüm kent dinamitleri bu konunun gerçek manada takipçisi ve aynı zamanda destekçisi
olmalıdır.Bursa Teknik Üniversitesi’ nin oluşmasına engel olacak hiç bir neden bulunmamakta olup
aksi yönde geçecek her sene ülkemizin ve kentimizin kazanımlarına engel olacaktır.Üniversitelerin
kurulduğu bölgelere kazanımlarını saymaya çalışmak sadece bir köşe yazısına yeteceği kanısında
değilim bunu da takdirlerinize bırakıyorum.

Takip ettiğim kadarı ile yerel yönetimlerimizin bu konuya verdiği destek çok olumlu yönde
Büyükşehir öncülüğünde Yıldırım ve Gemlik Belediyelerinin istekli olmaları daha da mutluluk verici.
Bendeniz burada yapıcı olmak manasında yer tartışmalarına girmeden bir an evvel
Büyükşehir sınırları içerisinde neresi olursa olsun ister Yıldırım eski Köy Hizmetleri arazisi ,
ister Gemlik eski sunipek fabrikası yada Görükle bir an önce eyleme geçilmelidir.

Sanayi-ticaret,vergi ve benzeri konularda ülkesine en büyük katma değerleri sağlayan bu kent
Uludağ Üniversitesi ile birlikte, Bursa Teknik ve bir adet Vakıf Üniversitesini çoktan hak etmiştir.

25 Haziran 2009 BURSA GÜNDEM GAZETESİ

BURSA GÜNDEM GAZETESİ – KÖŞE YAZISI

AYASOFYA GERÇEĞİ

Ayasofya Camisinin tekrar ibadete açılmasının ne kadar hassas bir konu olduğu tartışılmaz. Günümüz itibari ile 1934 senesinden beri ibadete kapalı tam 75 yıl geçmiştir. Ayasofya Camii Bakanlar kurulu kararıyla 1934 ‘te cami’likten çıkarılmıstır.Milletler için bazı olaylar vardır.Bu olaylar benzerleri çok olsa bile diğerlerine gore daha anlam taşımaktadır.
Anadolu’da ya da İstanbul ‘da herhangibir mahalle-köy camisini müze yapabilirsiniz.Üstelik sabah namazı cemaati olarak neredeyse 1-2 safı dolduramayan camilerimiz olduğu sürece.Fakat AYASOFYA Camisi ibadete kapatılmamalıdır.Ayasofya Fetih demektir.Konstantinopolisin İstanbul olmasının en anlamlı sembolüdür. 3 kıtaya yayılmış sadece ümmetin huzuru ve güveni için değil gayri müslim tebaalara ve devletlere en güçsüz zamanında uzak kıta bile olsa imkanlarını zorlayarak yardıma koşan bir cihan devletinin mirasıdır.Türkiye Cumhuriyeti bu cihan devletinin son temsilcisi değil mi ?
Duyarlı çevreler tarihsel süreç içerisinde konu hakkında çeşitli girişimlerde bulunmuş. Bu çalışmaların hepsi caminin tekrar ibadete açılması manasında menfi sonuçlanmıştır.Belki bu çalışmalar tam kamuoyu desteği alamamıştır.Maksat gerektiği gibi izah edilememiştir.Konu hakkında yapılan son girişim Sürekli Vakıflar Tarihi Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği, “Bakanlar Kurulu’nca alınacak bir karar ile Ayasofya Camisi’nin müzeye çevrilmesini ilişkin 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nın kaldırılarak, ülke çıkarlarının gerektirmesi halinde müze vasfı korunarak söz konusu caminin ibadete açılmasına yönelik bir düzenleme yapılması” istemiyle Başbakanlığa başvurmuş, Başbakanlık bu isteme yanıt vermemişti. Dernek bunun üzerine, 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nın iptali istemiyle 2008 yılında Danıştay’da dava açmıştı. Danıştay Onuncu Dairesi, Ayasofya Camisi’nin müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığına işaret ederek, davayı oy birliğiyle reddetti Sözleşme hükümlerinin bir gereği olarak oluşturulan Dünya Miras Listesinin de UNESCO’ya bağlı Dünya Miras Komitesi tarafından belirlenerek bulundukları ülkenin devleti tarafından korunması garanti edilmiş doğal ve kültürel varlıkları gösterdiği ifade edilen kararda, kültürel bir miras niteliği taşıyan İstanbul’un tarihi alanlarının da 6 Aralık 1985’te Dünya Miras Listesine dahil edildiği hatırlatıldı.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) ‘in müjdesine nail olmuş fetihin komutanı Fatih Sultan Mehmet Han ‘ın Ayasofya Camii hakkında ki fermanı hatırlayalım…
” İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyyen laneti onun ve onların üzerlerine olsun; azapları hafiflemesin; haşr gününde yüzlerine bakılmasın.Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır.
Allah’ın azabı onlaradır.Allah işitendir, bilendir.”
Ayasofya Camisinin müze olarak kalmasının ne UNESCO Dünya miras listesi ne de Avrupa Birliği müzakereleri ile izahati yapılabilir.Fatih Sultan Mehmet Han’ın ve fetih şehitlerinin 75 senedir sitemlerini…Bu durum karşısında Fatih Sultan Mehmet Han şu an yaşasa nasıl bakabilirdik yüzüne diyerek çok merak ediyorum.

07 Temmuz 2009 BURSA GÜNDEM GAZETESİ

 

www.gundem16.com 01 Ekim 2009 – KÖŞE YAZISI

İNTERNET GAZETECİLİĞİ

Geçen yüzyılın sonlarına doğru tanıştığımız internet hızla gelişerek hayatımızın   vazgeçilmez unsurlarından biri oldu.İnsanlığın bilgiye,öğrenmeye olan ihtiyacının sonsuzluğu düşünülürse bu ilişkinin daha da derinleşeceği hele birde sesli-görüntülü iletişim imkan kabiliyeti,sosyal paylaşım avantajları açısından en önemli kitle iletişim aracı olduğu su götürmez bir gerçektir.
İnternet gazeteciliği de bu örülü bağın en önemli kazanımlarındandır.İnternet gazeteciliğinin gelişimi sonucu geleneksel gazetecilik kavramı ile çatışmada başlamıştır. İnternetin giderek yaygınlaşması, iletişim ve haber alma kültürünü de etkilemektedir.Konuya geleneksel gazetecilik tarafından bakanların en büyük sıkıntısı internet gazeteciliği ile birlikte özellikle emek-iş gücü azalması,reklam gelirlerindeki azalma,tiraj düşmesi ve işten çıkarma gibi mağduriyetlerin oluşması en büyük sıkıntıları olduğu belirtilmektedir.Bu sıkıntıların bir çoğuna katılmamak elde değil fakat ,gelişen teknolojilerle gelen kolaylık ve kabiliyetlerin kullanılmaması gibi bir durum söz konusu olamaz.Zaten gerek yazılı gerek görsel medya kendi kulvarlarında faaliyetlerine devam ederken internet gazeteciliğine de el atmışlardır. Klasik okur ile gazete sayfası arasındaki fiziksel temas, klasik gazete okumanın bir yaşam biçimi, bir kültür olması açısından kitlesi itibari ile hiç bir zaman klasik gazetecilik anlayışının bitmeyeceği açıktır.
İnternet kullanıcıları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her ne kadar en pahalı internet hizmeti olmasına rağmen baş döndürücü bir şekilde artmaya devam ediyor. Ülkemizde en son yaklaşık olarak her dört evden birinde internet hizmetinin bulunması bununla beraber yazıya konu internet gazeteciliğin ne kadar etkin bir iletişim olduğu nasıl bir talebe arz oluşturduğunu göstermektedir.Ben ülkemizde her 4 evden birine gazete girebileceğini düşünmüyorum.Hatta bir zamanlar meşhur ansiklopedi,porselen,TV kampanyalarını bile gerçekleştirseler o milyon tirajlara artık çok uzaklar.
Hızla gelişen internet gazeteciliğinde ne yazık ki şu an için yasal durum çok   üzücü.Günümüz itibari ile İnternet Gazeteciliğini tanımlayan, hak ve sorumluluklarını belirleyen bir özel yasa yok. Sonuçta telif hakkı, sansür, ilan ve reklam gibi konularda hukuksal açılımlarının yapılması icra ettikleri görevleri gazetecilik olmasına rağmen gazetecilik iş kolu olarak tanımlanılmaması vakit geçirilmeden çözüm bekleyen sorunların başında gelmektedir. Tabi güzel gelişmelerde yok değil özel bir yasası olmamasına rağmen ülkemizde ön lisans olarak internet gazeteciliği ve yayıncılığı bölümü bulunmaktadır. Sayıları şimdilik az da olsa bu bölümlerin beklenenden fazla ilgiyi görmesi internet gazeteciliğinin kurumsal ve hukuksal yapılanmalarıyla birlikte tanım kazanması için olumlu bir etkisi olacağına işaret kabul edilebilir.

 

www.gundem16.com02 EKİM 2009 – KÖŞE YAZISI

 

BURSA VE LOBİCİLİK FAALİYETLERİ ÜZERİNE…


Lobi faaliyetleri elde etmek istediğiniz mesele ile ilgili kişi ve kuruluşları etkileyerek sonuca ulaşmanıza zemin hazırlayan hareketlerdir. Ülkemizde son zamanlarda lobiciliğin karşımıza çıktığı farklı bir alanı daha var. O da şehirlerin nüfuz oluşturarak yatırım alma ve kendisini ön plana çıkarma çalışmaları yani kent lobiciliği… Kent lobiciliği kavramını kendi şehir ve bölgeleri ile ilgili karar süreçlerini yönlendirme faaliyetleri olarak tanımlamamızda sakınca yoktur.

Şehir lobiciliği konusunda Bursa’nın ne kadar zayıf olduğu tüm çevrelerce bilinir. Bursa kentinin lobi faaliyetlerinde kuvvetli olduğunu iddia edenlere geçmiş süreçlere ve arşivlere bakmasını tavsiye ederim. Olaya dışarıdan tarafsız bakan dostların görüşleri önemlidir çünkü taraf değillerdir. Karşılaştığım sorulara bazen cevap vermekte dahi güçlük çekiyorum. Bu zorluk herkesin Bursa ve bölgesinin sahip olduğu sosyal-kültürel ve tarihi zenginliğin farkında olmalarından ileri geliyor. Bursa ile ilgili kaçan fırsat ve yatırımların çok basit nedenlerden şehre ulaşmadan diğer kentlerde bu yatırımların hayat bulması kadar doğal bir şey yoktur. Siz taşın altına elinizi koymaz birlik olamazsanız bu kentin önderi ve söz sahibi de değilsiniz demektir. Ne yazık ki ortada Bursa’nın proje ve yatırımları için lobi faaliyeti yaptığını zannedenlerin başarıları ortadadır. Kimse kusura bakmasın bu misyonu kazanabilmek için önce bölgesini bilecek daha sonrada kentlilik bilincine sahip olmaları gerekir. Burada kentin asıl sahiplerine olan bireylere de çok önemli görevler düşmekte.

Ne yazık ki yıllar önce kurulması gereken ikinci devlet üniversitesi hala öğretime başlamış değil hala yer tartışmaları ve de ilçeler arası çekişmeler devam etmekte. Üniversitenin açılmadığı her geçen gün kentin zararınadır. İkinci üniversitenin özellikle teknik üniversite olması ile birlikte en gelişmiş sanayiye sahip Bursa’nın ar-ge-istihdam – proje geliştirme konularına aynı zamanda ekonomiye vereceği katkıyı kimse inkar edemez. Üniversite öğrencileri ve çevrelerinde gelişen üniversite ticaret – ekonomisi oluşmaktadır. Buna en iyi örnek olarak Eskişehir’i gösterebiliriz.Havaalanı rezaleti ise kaç yıldan beri gözler önünde. Bu şehrin ayıbı olarak Yenişehir de haftada kalkan 3-4 sayılı sefer haricinde bomboş beklemekte. Bu konunun kente kaybettirdiklerine gelince Turizm başta olmak üzere sanayi, ulaşım gibi konular. Kimse talep azlığı gibi konuyu bahane edemez Bursa gibi Balkan-Doğu Anadolu–Güney Doğu Anadolu-Karadeniz kökenli ve birçok dış memleketlerde gurbetçisi olan kente kimse talep az olduğunu öne süremez. Gaziantep-Trabzon-Urfa Havaalanları ile Yenişehir Havaalanını iç ve dış hat seferlerini karşılaştırırlarsa bu arada ki farkı çok iyi görebilirler. Zaten Çevre yolundan gittiğiniz de havaalanı tabelasını dahi göremezsiniz.

Kentlerin tanıtımında marka değerleri önemlidir. Uluslararası alanda spor en önemli tanıtım araçlarından biridir. Maalesef spor ve kent anlamında en önemli markamız Bursaspor’un nasıl alt kümeye düşürüldüğüne şahit olduk. Stadyum meselesi de geç kalınmadan bir an inşaatına başlanılmalıdır.

Kent lobiciliğinin başarısı için kurumsallaşması gerekmektedir. Kurumsallaşmanın en önemli bölümünü birey oluşturmaktadır. Özellikle kişilerin bölgelerine sahip çıktığı şehirlerde bu kültürün daha hızlı geliştiği görülmektedir. Şehrin yerel yöneticileri, siyasetçileri, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, iş dünyası, medyası, üniversitesi ve bürokrasi de bu faaliyetlerin önemini kavramalı ve içinde yer almalıdır. Şehir lobiciliği o bölgeye ait ve ikamet eden toplulukların en önemli ortak paydalarından birisidir. Bursa da kaybettiğimiz fabrika,ve benzeri yatırımları,kazanımları kent lobiciliği anlamında kayıptan daha çok kazanıma dönüştürmek için yukarıda belirttiğim birliktelik sağlanmalıdır.

 

 

www.gundem16.com KÖŞE YAZISI
58_2 Türkiye – Ermenistan ilişkileri ve Zürih protokolü

Son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölgesinde aktif rol kazanma çabaları ile başrol oyuncusu olma gayreti her vatandaş gibi bizi de memnun etmektedir… Öyle ki Davos’un meşhur moderatörü Washington Post yazarı David Ignatius, ABD yönetimini devralacak olan Barack Obama’nın, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun “domino teorisini dikkatle incelemesini istemişti.Ignatius, 21 Aralık 2008 tarihli yazısında, “Suriye ile İsrail arasındaki arabuluculuk gibi hassas diplomatik girişimleri” yönettiğini vurguladığı o zamanların Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı ve şimdiki Dışişleri Bakanımız Prof. Dr. Davutoğlu’nun, Ortadoğu’yla ilgili domino teorisi konusunda Obama yönetimine uyarılarda bulunmuştu.Bununla ilgili asırlarca bölge coğrafyasında yaşayan diğer uluslar ve küresel güçlerin ilk önce önemsemediğini fakat şu aralar dikkatlice takibe aldıklarını da söylemekte fayda görüyorum.

Ama tüm bunlar zemini kaygan ve en ufak yanlışın telafisinin mümkün olmadığı hassas meselelerdir. Bununla alakalı Devlet politikamız belirlenirken, devlet-millet-ulusal dış politika üçgeni esas alınarak en az 50 ila 100 yıllık periyotta her senesi ve hamlesi iyi incelenmiş etüt edilmiş bir süreç olarak gelişmelidir. Çünkü bu devletin köklerinden gelen sorumluluğu büyüktür hiçbir zamanda bu sorumluluktan kaçmamalıdır. Aksi takdirde tarihsel sorumluluğunu unuttuğunda yok oluş bataklıklarında çırpınmaya mahrum kalacaktır.
Başlangıçta takınılacak tavırlar çok önemli olup geçmiş hatalardan dersler çıkarılmalıdır. Kuzey Irak’ ta sözde Kürt Federe Devleti ile olan ilişkiler, Talabani-Barzani-A.B.D. üçgeni, Suriye – İran ilişkileri ile birlikte son günlerin gündemini teşkil eden Ermenistan ile diyalog süreci…
Devletimizin bölgede bu girişimlere kalkışması gayet doğaldır. Zaten bu hareketler bulunduğu jeostratejik konumu gereği kaçınılmazdır.

Şimdi gündemde Ermenistan ile ilişkiler ve bunun sonucunda İsviçre Zürih Protokolü var. Diyalog ve sınır kapılarının açılması derken İsviçre de anlaşma imzalanmasına kadar gelindi. Değerli okurlar bu anlaşmadır. Altını çizerek söylüyorum anlaşma öyle diyaloga miyaloga benzemez .Devlet sözüdür ve her dönem geçerliliği vardır. Acaba çok mu hızlı hareket ediyoruz onu zaman gösterecek.Bizim şu an için gördüğümüz Ermenistan’ın gerek içte gerek dışta Ermeni Diaspora’sının lobisinin tepkisinden çekinerek kendi ülke politikalarından taviz vermediği en azından temkinli hareket ettiğidir.Devletimiz içinse bu anlaşma dan önce tüm yurttaşlarımızda fikir ve gönül birlikteliğini sağlayamadığıdır.Aynı durum yukarıda bahsettiğim gibi Ermenistan içinde geçerli. Ne yazık ki konsensüs her iki ülkede ki vatandaşlarda da sağlanamadı.

Konu Türkiye tarafından incelendiğinde biraz karışık belki alacağımız yok ama ödenecek borcumuzda yok o tehcir ve sözde soykırım iddialarını kabul etmemiz ile kendi kendimize ihanet edip intihar etmiş oluruz. Türkiye Cumhuriyeti, Ermenistan ile 2 Aralık 1920’de sınırını çizmiştir. Fakat Ermeniler, kendi anayasalarının on üçüncü maddesiyle yayılmacı politikalarını devlet politikası olduğunu açıkça göstermektedirler. Ermeni anayasasının söz konusu maddesinde Ermeni Cumhuriyeti armasında “Ararat” dedikleri Ağrı dağına sahip çıktıkları görülmektedir. Ağrı dağını Ermeniler’in ve Ermeni yandaşlarının Ermenistan sınırı içinde görmek istediklerini sağır sultan bile anlar.

Gelelim yıllardan beri kanayan yaramız olan terörün kaynağı PKK örgütünün içindeki Ermeni Lobisi ve desteği. Bu destek şu an itibari ile de devam etmektedir. Gerçi bu konuyu iyi analiz edenler bölgenin karışması için PKK – Ermeni ittifakının arkasında hangi güç olduğunu bulabilirler ama yine de bu Ermenistan için hafifletici sebep olamaz.
Birde Azerbaycan ile durumu var… Kişiler geçici kurumlar kalıcıdır. İktidarlar gelir gider ama Türkiye-Azerbaycan arsındaki bağ hiçbir zaman kopmaz neden kopmaz çünkü iki devlette hem aynı dine mensup olup hem de aynı millettir.Kısaca iki devlet tek millettir.Azerbaycan’ın Karabağ Davası bizim davamızdır.Hocalı Katliamı bizim Anadolu’da herhangi bir köye,kasabaya yapılan düşman katliamından farkı yoktur.Azerbaycan’ın acısı bizim acımız sevinci bizim sevincimizdir.

Ermenistan ile tabi ki diyalog sürecine girilir. Bu diyalog sonucu mutabakatta sağlanır. Fakat yukarıda belirttiğim nedenlerden Ermenistan’dan alacağı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Diyalog olur sonunda antlaşmada olur ancak antlaşma metninde Ararat (Ağrı Dağı) ve Doğu Anadolu toprakları ile ilgili yaptığı yanlışlardan,sözde soykırım iddialarından ,Karabağ işgalinden,PKK ya verdiği destekten vazgeçtiğini açık bir şekilde ifade edip hatalarını tekrarlamayacağı ile ilgili taahhütte bulunduğunda hem diyaloga girilir,hem sınırlar açılır hem de anlaşma imzalanabilir.Peki siz değerli okurlar, Ermenistan Devletinin Diaspora’dan vazgeçip tarihsel yanlışlarından geri dönebileceği ile ilgili ihtimal var mı ?
Bence YOK…

 

Yazıya ait link :
http://www.gundem16.com/yazar_detay.php?kimlik=58

http://www.gundem16.com

 

23-10-2009 www.gundem16.com köşe yazısı

İkinci üniversite Bursa Teknik Üniversitesi olmalı

Bursa ilinin çok daha önceden hak ettiği ikinci üniversite hadisesi epey zamandır dilimizden düşürmediğimiz konuların başında geliyor. Konu artık Bursa sınırlarını aştı. Ankara da ilgili ve yetkili makamlarda tartışılırken yavaş yavaş karar aşamasına da geliniyor.

Son zamanlarda Gemlik ilçesinin büyük bir çaba içerisinde olduğunu takip ediyoruz. Bursa’nın ikinci üniversitesine talip olduklarını açıkça belirtiyorlar. Öyle bir aşamaya gelindi ki siyasi arenada rakip olan CHP’li Belediye başkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi İlçe Teşkilatı tek bir ses olarak hareket ediyor. Hatta bölgelerini temsilen vekillerimizden Altan KARAPAŞAOĞLU , eski belediye başkanları değerli meslektaşım Nurettin AVCI ve de Mehmet TURGUT’un desteğini de aldıkları açık olarak gözüküyor.Anlayacağınız üzere Gemlik ilçesinin tüm kentsel dinamiklerini de arkasına alan bu oluşum son yıllarda eşine rastlanmayacak bir birlikteliğe dönüştü.Öyle ki Gemlik Üniversitesi Yaptırma Yaşatma ve Koruma Derneği olarak bu çalışmalarını sistemli ve örgütlü bir şekilde bu dernek çatısı altında gerçekleştirmektedirler.Kısacası Gemlik ilçesinde ikinci üniversite için konsensüs sağlanmış.

İlçede Uludağ Üniversitemize ait Denizcilik ve Hukuk Fakültesi ile birlikte yüksekokulun bulunması, Bursa şehir merkezine yakınlığı büyükşehir sınırları içerisinde olması, Yalova yolu ve liman ikinci üniversite için en büyük şansları gibi gözüküyor.

Buraya kadar her şey iyi güzel fakat sorun Gemlik kent dinamiklerinin oluşturduğu bu konsensüs ‘’nasıl olursa olsun ikinci üniversite Gemlik’te olsun’’ izlenimi vermeye başlamaları ülkemizde ODTÜ-İTÜ-YTÜ VE KTÜ olmak üzere sayıları 4 adet olan teknik üniversitesine eklenmesi düşünülen Bursa Teknik Üniversitesi söylemine karşı olan hatta kurulacak 5.Teknik Üniversiteyi kendi illerinde bölgelerinde kurulmasını bekleyen bölgeler olduğu unutulmamalıdır.

Önceki yazılarımdan birinde Bursa’nın, sanayi ve ticaret alanında ülkemiz adına üstlendiği rolle birlikte, ithalat-ihracat, istihdam, dış göç,Ar-Ge kriterleri açısından Teknik Üniversite ihtiyacının önem kazandığını, Uludağ Üniversitesi’nin çok büyüdüğünü, bu büyümeye paralel olarak ihtiyacı karşılamadığını sizlerle paylaşmıştık.Bu ihtiyaçlar ışığında Bursa Teknik Üniversitesi oluşumunda ne kadar geç kalındığı da ortada. Bursa’nın sanayisi-ekonomisi ile Türkiye’nin en önde gelen merkezlerinden biri olması Teknik Üniversite tezini kuvvetlendiriyor.

Bundan sonra sadece Gemlik değil tüm Bursa kent dinamikleri bu konunun gerçek manada takipçisi ve aynı zamanda destekçisi olmalıdır. Bursa Teknik Üniversitesi’nin oluşmasına engel olacak hiç bir neden bulunmamakta olup aksi yönde gerçekleşecek her türlü oluşum ihtiyaca cevap olmayacaktır. Üniversitelerin kurulduğu bölgelere kazanımlarını saymaya çalışmak sadece bir köşe yazısına yeteceği kanısında değilim bunu da takdirlerinize bırakıyorum.

logo

Bursa Teknik Üniversitesi kurulması ile ilgili bölgemizin iktidar ve muhalefet olmak üzere bütün vekillerin, akademik odaların, sivil toplum örgütlerinin Gemlik’te sağlanmış olan birlikteliği örnek almalarını , bu konuda istekli olan ve çabaları takdire şayan Gemlik bölgesindeki değerli dostlarımıza destek olmalarını bekliyoruz.
Son olarak Gemlikli hemşehrilerimizin ikinci üniversite taleplerini Gemlik’te kurulmak üzere BURSA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ olarak dile getirmelerini, şu anda ülkemizde toplam sayıları 141 adet olan Üniversitelerden 142.si olması yerine 5.Teknik Üniversiteye ev sahipliği yapmasının daha iyi olacağı düşüncesindeyim.
Gemlik ilçemize üniversite kurulmalı bu üniversitede Bursa Teknik
Üniversitesi olmalı…

 

www.gundem16.com25 ARALIK 2009 – KÖŞE YAZISI


 

EN ÖNEMLİ SORUN İŞSİZLİK

Tüm dünyayı kasıp kavuran küresel ekonomik krizin ülkemizi teğet geçmediği acı bir gerçek. Konu ile ilgili uzman çevreler içinde bulunduğumuz 2009 yılı ve 2010 yılının tamamına yakın bu kriz ortamının devam edeceğini belirtiyorlar.

Küresel kriz ortamının en acı bilançosunda tüm toplumlar için geçerli olan işsizlik olgusu en başta gelmektedir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), dünya ekonomisinin yıllık görünümüyle ilgili son raporunda, üyelerinden 30’unda işsizliğin muhtemelen artacağı uyarısında bulundu. İnsanın yazası gelmiyor ama bu ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor OECD’nin tahminine göre Türkiye’de işsizlik oranı yıl sonunda yüzde 10,7’den yüzde 14,6’ya çıkacak ve 2010’da da yüzde 15,2’ye yükselecek Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, birçok üye ülkenin ekonomisinin bu yıl büyümeye başladığını ancak bu sürecin sancılı olacağını vurguluyor. Örgüt tüketicilerin, iş adamlarının ve hükümetlerin borçlarını azaltmaya çalıştıklarına, o nedenle genelde yüksek büyüme oranlarının görülemeyeceğine dikkat çekiyor.

Hani şu teşvik amaçlı bir reklam var simit alırsan simitçi kazanır simitçi kazanırsa fırın kazanır sakız alırsan bakkal kazanır bakkal kazanırsa fabrikadaki işçi kazanır. Yok öyle gel bir de bunu aylardır işsiz olan sabahları eşine ve çocuklarına işe gittiğini söyleyerek bütün günü iş arayarak geçiren akşam eve işsiz bir şekilde dönen işsize anlatın. Evlendikten bir süre sonra kriz bahanesi ile işten çıkartılıp borçları ile baş başa kalan ve anne babasının yardımları ile geçinmeye çalışanlara ise hiç anlatamazsınız.

Bir de bunlara ilköğretimden bu yana yüzlerce sınav vermiş ÖSS’ler, Final sınavları sonucunda fakültesinden mezun olmuş ama günde en az 4-5 yere CV bırakan haber bekleyen diplomalı işsizlerde eklenince en acı tablolardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Tüm beklenti ÖTV ve KDV indirimlerinin uzatılması ve yeni istihdam paketi ile çare bulunması fakat görünen bu uygulamalarında yeterli olmayacağı.
Zaten bu gibi kriz ortamlarını da bahane eden işverenlerce işten çıkarmalar artan işsizliği perçinlemektedir.

İnsanlar mutsuz, çarşıda pazarda alış veriş yok, kredi kartları ile minimum ödemeler ile geçirilen aylar daha nereye kadar gider bilmem.

Tek bildiğim bir an evvel istihdamı artıracak önlemlerin alınması. Bazı çevrelerce şu meşhur deyimlerimiz var ya irtica tehlikesi gibi açılım gibi…

İşsizlik sonucunda ihtiyaçların karşılanamaması ile aile yapısına olumsuz zararları, suç oranlarının artması kısaca toplumun huzur ve mutluluğunun sekteye uğramasına yol açar.

Geçin bunları ülkemizin öncelikli sorunu ne irtica tehlikesi ne de gereksiz açılım süreçleri EN ÖNEMLİ SORUN İŞSİZLİK…

ACI KAYBIMIZ ÖMER LÜTFİ METE …

 

Geçtiğimiz hafta Milletimizin yetiştirdiği müstesna bir ilim ve irfan adamı gazeteci-yazar Ömer Lütfi METE beyefendinin geçirdiği kalp krizi sonucu vefatını derin bir teessür ile öğrendik. Ebediyete uğurladığımız merhuma ALLAH (C.C.) ‘tan rahmet, ailesi ve sevdiklerine sabırlar temenni ederim.

 

MİLLETÇE BİRLİK VE BERABERLİK İÇERİSİNDE NİCE BAYRAMLARA …

yazıya ait link : http://www.gundem16.com/yazar_detay.php?kimlik=58

 

 

Yorum bırakın